Kayıtlar

Ok.

Uzun zaman sonra çok önemli bazı şeyler anlatmam gerektiğini hissederek merhaba. Bundan on küsur sene önce, çoktan unutulup gittiği için adını şu an hatırlayamadığım bir ''uzman'' vardı. Hemen hemen her sabah televizyonda, derinden gelen kemik bir yüz ifadesi ve kendine has yıkıcı bir üslupla ebeveynleri, yani maalesef ama ilk anlamıyla anneleri, yaptıkları sonsuz yanlışlar konusunda bilgilendirip dururdu. Şaşkınlıkla mum gibi oturup izlerdim. İzledikçe, hissettiğim annelikten, çocuğumdan ve hayatımızdan uzaklaşıp çok başka bir yere, bir ütopyaya doğru gittiğimi, ama tabii ki tam gidemediğimi, gerçek hayatın beni bir noktada tabii ki yeniden içine çektiğini, savrulup dururken sadece, sadece halledilemez boyutta suçlu, berbat, hiç doğurmaması hatta hiç doğmaması gereken biri gibi hissettiğimi öyle iyi hatırlıyorum ki. Oradan kaçmaya değil, orada kalıp sorun her neyse bir şekilde çözmeye acilen ihtiyacım olduğunu, tüm bu şeyin çok kısa bir sürede garip bir hızla var olduğ

Peki.

 ''Bunlar büyüyüp belki de işte saçını yeşile falan boyamak istediğinde, biz anne baba olmanın ne demek olduğunu yeniden öğreneceğiz.'' İki sene önce çocukların sakince oynadığı nadir bir anda söylemiştim bunu ve söyler söylemez çok üzülmüştüm. Bence herkes çocuklarının büyümesini hem istiyor, hem aslında tastamam bunu istiyor değil. Bir de geleceğin bir gün geleceğini biliyorsunuz ama yine de tam olarak gelecekmiş gibi gelmiyor. Tahayyül. İstediğini yaparsın ve bitirdiğin an biter. *** On iki yıla yakındır kurcaladığım çok bilinmeyenli denklem, cevabı bulduğum an değişen sorular silsilesi, sesim açılmışken bitiveren şarkılar ve bazen her şeyin büyüyüp sıkışarak birbirine geçtiği dev sarmal. Dönüp dolaşıp geldiğim dükkan: Annelik. Uzun seneler boyu genel anlamda benzer hatta aynı şeylerden meydana gelen, aynı beklentiler ve aynı ihtiyaçlarla örülen bir ilişkinin zaman sonra aniden değişivermesi, daha başka ve acil ihtiyaçlar içermesi çok acayip. Belki zar zor öğrendiğin

Çok Önemli Bazı Şeyler

 Bugünün tarihi 22 Ocak 2021, saat şu an 06:34 ve bilgisayarımın ekranında yazmadığı için günün adıyla alakalı bir fikrim yok. Çok yakın zaman önce pazartesiydi ve henüz hafta sonu olmadı. Dört seçenekten birindeyiz. Bu gece sabaha kadar eski blogdaki yazıların büyük bir kısmını buraya taşıdım. Kişisel yakın tarihimin kıymetli biricik günlüğünü dönüp geri aldığım için kendimi iyi hissettim. Dünya üzerindeki herhangi bir şeyin tam olarak neye benzediğini görebilmek için bir süre boyunca uzaklaşmamız gerekmesi bence yine de son derece riskli. Kendimizi böyle şeylerden koruyup mümkün ölçüde civarda kalmalıyız. Geçtiğimiz senelerde yaşanan ve tarihin yazması gerektiğini düşündüğüm büyük olaylar: 1- Kitabım çıktı ve sonra bir kitabım daha çıktı. Toplamda iki kitap ediyor. 2- Otuz kilo verdim.  3- Ortodonti tedavisine başladım ve bitirdim. Başladığımız işleri bitirmeliyiz. Bitiremeyeceksek hiç başlamamalıyız. Dalga mı geçiyoruz. 4- Koronavirüs. Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. İnanamad

Yaşasın Ezilen Halkların Minimalizmi

Nis 16, 2019   Ceylan Taş // Lâf-ü Güzâf Bir yazının en uğraştıran kısmı ilk cümlesi olabilir. Neyse ki bu işi böylece hallettim ve direkt konuya gireceğim. Merhaba! Son dönemlerin işe yarar sayılı akımlarından biri olan minimalizme kafam şiddetle yattığında, henüz akım makım değildi bu işler tabii, ama iyi ki oldu sonradan. Bakın, ne hoş bir şey. Peki bir insanın kafası bu işe nasıl yatar, birden mi yatar, yatsa neye yarar, ne yapmaya çalışıyorsunuz kendinize gelin. *** Kendimi bildim bileli -kendi alanımda- düzen severim ve başka türlüsünü -zaten yeterince karışık olan- kafam kaldırmaz. Fakat evlenmeden önce basit düzlükte ve kabaca, yani işte daha ziyade kendi odamızdan sorumluyken, evlenince durum değişir, malum. Medeni halim değişince ben de kendimi, mutfaktaki çekmecenin köşesine düşmüş bir adet kürdanı bile kapsayan bir iş kümesinin içinde buldum. Gözümün alabildiği her şey benden bir şeyler yapmamı bekliyor, aslında bizden evet, heheh, ama işte bazen… Ve ben yaşamsal fonksiyonl

Seri Etkinlik Getir Kardeşim

  Oca 24, 2019   Ceylan Taş // Anne-Çocuk 23 Ocak 2019. İnsan biraz da olsa hastalanınca, saatler, günler, haftalar filan hep birbirine girer ya, şu garip halimi fırsat bilerek sene hemen olmuş 2019, hiç haber vermiyorsunuz ama merhaba. Güvenliğiniz ve hizmet kalitemizin takibi açısından, uzun zaman sonra yine pek mühim mevzulara ışık tutacağım. Benim ışığımla mevzuya inmeyi onaylıyorsanız herhangi bir tuşa, yok daha sağlam olsun diyorsanız ayaklarınızı yere basın. *** Biri yaklaşık olarak on, diğeri yine yaklaşık olarak dört senelik iki insan annesi olarak, gün geçmiyor ki kaygıma kaygı, derdime dert eklenmesin. Bu neydi ya Rabbi. Yine bir süredir içimi gıcıklayan, gıdıklayan değil gıcıklayan durumlar var ve ben yine eğriyi doğruyu karıştırdım gibi bir şey. Can çıkmayınca huy çıkmıyor gibi de bir şey aynı zamanda. Tekrar ediyorum, sene olmuş 2019. Yani demek oluyor ki, yani artık biliyoruz ki, yakın geçmişte doğan ve bundan sonra doğacak olan çocukların ömürlük donları çoktan biçildi.

Akşama Kadar Ne Yapıyorsun Ki/İyiyim Oturuyorum

Resim
Kas 3, 2018   Ceylan Taş // Lâf-ü Güzâf Tartışma esnasında aklına gelmeyen cümleleri gece başını yastığa koyunca hatırlayıp “Öf keşke şöyle şöyle de deseydim!” diye düşünen insan hüznüyle merhaba. Bu yükü daha fazla taşıyabileceğimi sanmıyorum. Neyse ki durum bir tartışmaya olabilecek en uzak mesafede. Şimdi, o gün Dijital Topuklar’da aklıma gelmek yerine bugün mutfakta aklıma gelmeyi tercih eden şeylerden bahsedip artık gidip yatacağım. *** Aslında kalabalıklar önünde sahneye çıkmak tanıdık bir durum benim için. On sene önce de çıkmıştım, o organizasyonda #takımerasimi adlı bir panel de vardı ve bir sürü insan bana burma bilezik vermişti. Dijital Topuklar’da böyle bir uygulama yokmuş, niye yok bence çok hoş fikir. Fakat epey zaman geçtiği için ben yine heyecandan kendi sesimi bile duyamadım. Biri çıkıp “En son ne dedin, tekrar eder misin?” dese “Vallahi öyle demek istemedim!” diyebilirdim yalnızca. Bir de ne sorulacağını bilmediğim ve vakit de -haliyle- dar olduğu için biraz eksik anl

Ne Yaptın Asuman

Eyl 22, 2018   Ceylan Taş // Lâf-ü Güzâf Dünyanın en güzel şeyi nedir deseler,  tek başına yürüyüp durmak  derim bir çırpıda ve bunu derken aklımda herhangi başka bir seçenek belirmez. Dört seneye yakındır düşlediğim ve bir süredir nadir de olsa bulduğum şekilde, tek başıma yürüyordum bugün. Kulağımda kulaklık vardı, birileri oturuyordu, biz kediyle gidiyorduk. Gittik dönüyorduk, birileri hala oturuyordu ve bu kez pide yiyerek oturuyordu, ben de ona bakınca birden dedim ki, ”Allahım ben ne zaman elinde kediyle tek başına yürüyen biri oldum?” Bazı şeyler en beklenmedik, dolayısıyla en alakasız anlarda dan diye fark edilir. Ben buna, bir şeylerin başka şeylerin içine gizlenmesi derim. Yani aslında demedim hiç öyle ama deseymişim çok tatlı olurmuş, bundan sonra hep derim. İnsan pide yiyen birinin yüzündeki neşede, geçip giden zor zamanları bulabilirmiş birden. Blogda yaklaşık olarak iki sene çoluk çocuksal sıkıntılı mevzuları yazarak, gerçekten ve şaşırtıcı derecede içimi dökmüştüm. Bir ç