Seri Etkinlik Getir Kardeşim

 


23 Ocak 2019.

İnsan biraz da olsa hastalanınca, saatler, günler, haftalar filan hep birbirine girer ya, şu garip halimi fırsat bilerek sene hemen olmuş 2019, hiç haber vermiyorsunuz ama merhaba.

Güvenliğiniz ve hizmet kalitemizin takibi açısından, uzun zaman sonra yine pek mühim mevzulara ışık tutacağım. Benim ışığımla mevzuya inmeyi onaylıyorsanız herhangi bir tuşa, yok daha sağlam olsun diyorsanız ayaklarınızı yere basın.

***

Biri yaklaşık olarak on, diğeri yine yaklaşık olarak dört senelik iki insan annesi olarak, gün geçmiyor ki kaygıma kaygı, derdime dert eklenmesin. Bu neydi ya Rabbi. Yine bir süredir içimi gıcıklayan, gıdıklayan değil gıcıklayan durumlar var ve ben yine eğriyi doğruyu karıştırdım gibi bir şey. Can çıkmayınca huy çıkmıyor gibi de bir şey aynı zamanda.

Tekrar ediyorum, sene olmuş 2019. Yani demek oluyor ki, yani artık biliyoruz ki, yakın geçmişte doğan ve bundan sonra doğacak olan çocukların ömürlük donları çoktan biçildi. Algılar ve normlar iyiden iyiye değişince, can sıkılmaları da rafa kalktı. Kişi gözünü açtığı andan Kpss’yi kazanana kadar, yaşına uygun tüm aktiviteler bir köşede onu bekliyor. İki günlükken Montessori eğitimiyle başlayan süreç, her an satrançtan çıkıp golfe gitmeye dönüşebilir. Koşmazsanız hiçbir şey başka bir şeye dönüşmez, yerinizde sayarsınız. Yerinizde sayarsanız da canınız sıkılır, koşmak şart. Nihayetinde bir gün 24 saat, bir hafta ise 7 gündür. Ayları zaten biliyorsunuz, oh demeden kira günü geliyor.

***

Bir taze anne atasözü der ki; ”Sosyal medyada gördüğüm anneler gibi olamadığım için üzülüyorum.”

Annelik zamanla bayatlayıp yeşeren bir şey olmadığına göre, bunu hepimiz zaman zaman ve başka başka şekillerde hissediyoruz. Sosyal medya olmaz görümcenin oğlu olur, alt komşun olur, kuzeninin bakkalıgil olur ama bir şekilde olur. Bu böyle bir şeydir. Bundan sebep, bir süredir yine çocuklara karşı verimli, yeterli, falanlı filanlı olamadığımı hissediyorum. Sanırım bir milyonuncu kez, hep ilk günkü tazelikle.

Söyleyeceklerim kişi ve kurumlardan bağımsız, bir denge bulma gayretidir. Yanlış anlaşılmasın, korkarım. Yani mesela oğlumu satranç kursuna götürmediğim için, içimde birileri kendini kötü hissediyor ve bunu kimseye söyleyemiyorum. Her an büyüyüp serpilen sevgili dünyamız, insana kendini habire kötü hissettiriyor. Kızım hâlâ yüzme bilmediği için de kötü hissediyorum. Piyano, drama, jimnastik, hadi sana TEKVANDO da olur, götürmediğim için ve nedense bir türlü götürmek isteyemediğim için de kötü hissediyorum. Kötü hissetmek ve bu hissi bertaraf edecek harekete geçme hali arasında, ne yöne gitsem bilemiyorum.

Görüyorum ki her şey hızla değişiyor. Yüz yaşında değilim, sadece her şey yerini hızla başka şeylere bırakıyor. Ve bu değişimler sarmalının içinde, bir sene bile çok uzun bir süre oluverdi. Geçen sene yaptıklarıyla yetinerek sakinleşen kalbin, bugün başını kaldırıp etrafa bakınca mahrum bırakma korkusuyla alevlenebiliyor.

Durup dururken ”Ben sadece doğurdum, yedirip giydirdim ve kenara çekildim galiba,” diyorsun birden. Kalben ”E bir iki kitap okuyoruz, iki üç boyama filan, yeter daha nolsun?” insanıyken, birden ”Hayır yetmez, yeter mi, delirdin mi!” telaşına da düşebiliyorsun.

Bunun normali nedir, bize niye böyle böyle kafaları yediriyorsunuz?

Çocuklarımı gerçekten bu koşturmalar zincirinin bir halkası yapmalı mıyım, doğru olan bu mudur? Yani üç sene sonra ellerin çocukları İspanyolca kutu kutu pense oynarken, benim sabilerim yavan yavan baksın mı? Ya da bırakayım, zaten öğle vakti evden çıkıp akşam olunca eve dönen oğlum, artık nihayet gailesiz bir nefes mi alsın? Cuma akşamı dedi miydi ”Dedemlere gidicem!” diye tutturduğu için, aman gitsin bahçede toza toprağa mı bulansın? Yoksa, ohoo o devir çoktan kapandı mı? On sene sonra yeşerecek entelektüel tohumlarla donatma vakti mi şimdi? Donanmazsa eğer, durmadan milenyumlaşan hayata karıştığında afallar mı? Kötü ya da eksik mi hisseder?

Kızım okul çağına gelip koca bir yapılması gerekenler ordusuyla baş etmek zorunda kalmadan önce, bırakayım akşama kadar ister sıkılsın ister tepinsin mi? Sıkılmak insanı aslında beslemez mi, ne bileyim işte esas potansiyel elde bir şey yokken çıkmıyor muydu, masal mı oldu o laflar, o laflar noldu o laflar?

”Drama NEY kurban olayım, şuncağız ne anlar dramadan, rahat bırakın şu çocukları?” mı, yoksa ”Anlar anlar, her şeyi bilsin, hiçbir şeyden geri kalmasın, bak Ruşen amcanın oğlu Sedat’a!” mı?

***

Bu konuda, yani en azından bu konuda genel olarak emin, kalbi rahat ve sakinim aslıda. Ama dünyaya bakınca yemin ederim bilemiyorum, birden içim kırılıyor.

Kalben inandığım şeyde yanılıyor olabilirim, yani işte bir gün bu idealistlikler elimde patlayabilir, çocuklarını çağın gerisinde bırakmış bir anne olabilirim. Ya da esas olan tam da bu tatlı başıboşluk, bu hürlüktür.

Bir gün bir şeye merak duyacak olurlarsa onları elimden geldiğince beslerim zaten, işte tamam. Ama ya hepsini görmeden bilemezlerse ne istediklerini? Yok be insan ne istediğini bilmez mi hiç? Aman işte, bilemiyorum. Aslında biliyorum ama galiba sadece bu kutunun içinde biliyorum.

***

Bence şöyle yapalım, ben üçe kadar sayayım ve üç dediğim an herkes elindeki çocuğu yere bıraksın. Gönlümüzce aylaklık edelim, sonra da gidip uyuruz, uyanırız yine aynı, o son güne kadar hep aynı.

Sonrası zaten hayat, malum.

    

 

Yorumlar

  1. İçim benim de sık sık kırılıyor, gününümüz şartlarına yetişemediğim için darılıyorum.

    YanıtlaSil
  2. Ben de henüz kendim yetişemiyorum

    YanıtlaSil
  3. Hani çocuklar grup oyunları oynamaya çalışır ama çoğu zaman bu oyun yarıda kalır. Birisi mızıkçılık yapar vs. İşta drama çocuğun kesintisiz grupça oyun oynayabildiği, etkinlik yapabildiği bir alan. Ve grup yöneticisi onlara oyunun içinde onlar için gerekli olan bir şeyler öğretiyordur. Çocuk dramadan çıktığında yorgun değil, eğlenmiş olarak çıkar (genelde) Drama hocası işinde ne kadar iyi bu önemlidir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyi Gün Anneleri Ve Kederli Brunch Partileri

Ok.

Akşama Kadar Ne Yapıyorsun Ki/İyiyim Oturuyorum