Tekrar Deneyiniz


Hayatım roman olsa, en olaylı cümle şu olurdu:

”14 Mayıs 2009 Perşembe günü, kişisel tarihimde ilk kez anne oldum. Şaka gibiydi. Ama çok da gülemedim.”

Çünkü ilkler zaten bambaşkadır ve o yavrucuğum tam on bir ay boyunca mütemadiyen ağladı. Çünkü son derece kolik bir kişiydi ve o dönem de kafaları tam manasıyla yakmıştım. Geçti ama. Çünkü geçiyor. Gerçekten.

***

Bu ara habire anlatıyorum da, annelikli mevzulara takmış değilim. Ama mevzu bana feci takık. Veya insan olarak geçmeye çalıştığım daha başka süreçlerin yükü omuzlarımda yer bırakmıyor, bilemiyorum. Hangi taşı kaldırsam altından analığım çıkıyor. Yönümü döndüğüm her yerde bir çocuğum var. Elimi sallasam dönemsel sendromların ellisi.

Bundan altı sene önce iki yaş sendromu deseler, element uydurmayın derdim. Ama dün gece ve ondan önceki bilmem kaç gece ve gündüz boyunca ”iki el ve iki ayağa sahip olduğum için” çıldıran evladımı seyrederken, angel kekin ruhu dinginleştirdiğine bile inanmaya başladım. Hatta bu hakikati reddettiğinizi sakın ola duymayayım. Ve Google’da iki yaş sendromuyla ilgili ne kadar makale varsa okudum tabii. Bir makale şöyle başlıyordu,

”Bebeklikten çocukluğa geçiş dönemi olarak adlandırılan iki yaş dönemi…”

nE?

Bebeklikten mi çocukluğa geçiş?

Ne dedin sen? Ne dedin sen?

Bence bu çok acıklı bir cümle. Sanki kalbim ufalandı. Durun bakayım ya, nereden nereye geçiyormuş? Kızın aklını çelmeyin, ben daha bebekliğe doymadım. Yani beklediğim bebeğe doyamadım; çünkü bulamadım ki daha. Nereye geçiyormuş hemen? Daha koyduğum yerde duracak, durduğu yerde uyuyacak, uyurken gülümseyecek, uyanınca gülümseyecek bu bebek. Daha karpuz keseceğiz.

Bu kez sadece ilk dört ay olsa da, gaz sancısının bitmesini bekledim en başlarda zaten. Bitsin ki, bebek huzura erip kendini bulsun. Koyduğum yerde dursun, durduğu yerde uyusun.

Takip edip bugüne uzanan son 24 aydır da diş sancısının bitmesini bekliyorum işte. Bitsin ki, bebek sakinleşip özüne dönsün. Koyduğum yerde dursun, durduğu yerde uyusun, uyurken gülümsesin falan filan gibi şeyler. Özünün iyi olduğundan eminim, çünkü canım yavrum.

Ve sonuç olarak kendimi iki yaş sendromunun ortasında bulmuşken, sen bana bebeğimin büyüdüğünü söyleyemezsin. Söylememelisin; çünkü duymak istemiyorum.

Ne yani yine mi patates yemeği?

Yine mi bebek gibi mışıl mışıl uyumadı? Yine mi genel olarak neye uğradığımı şaşırdım? Yani nasıl desem, bu da mı gol değil? Uzatmalar? Yok mu?

Tamam ve sonsuz şükür. Zaten onu, beni ve diğer her şeyi yaratan Allah ne demek istediğimi biliyor. Kalbimde çok büyük bir his var evet. Ama anlatıldığı gibi sakin bir huzur değil, yahu bu kez de habire ağladı bu. Ağzımın tadıyla bir yenidoğan çekimi bile yapamadım. Çünkü daha bir aylıkken, neymiş de o saç bandını takmayacakmış! Taksa ölür müydü sanki..

Ve ilk anneliğimde hata olsa da olmasa da hata saydığım her şeyi erittim bu kez. Başlarda feci sakindim de üstelik. Daha da ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Neyse tamam, benim seri bu şekilde demek ki.

Küçük, bugün ağlamayı yanlışlıkla kestiği bir ara, ”Sen yatak odasında ağyadın mı?” dedi bana. Serçeye benzeyen o küçük ağzıyla dedi. Ağladım evet, senin yüzünden ağladım hem de. Hatta sizin yüzünüzden ağladım, o abin de az değil çünkü. Evde misafir varken tüm oda slime mıdır ne zıkkımın köküdür onun adı, ona bulanır mı ya? Sen niye omleti yere fırlatıyorsun? Ye diye pişirdik o kadar.

***

Ama bebeklikten diyorlar, çocukluğa diyorlar, geçiyor diyorlar senin için. Bunlar nasıl laflar kızım? Anneden habersiz?

Adam ”Seni içeren masallarım anlatılacak kadar kısa değiller.” derken, ben tavuk suyuna çorba karıştırıp tüm romantik şiirleri size okurken, sen nereye çıkıyorsun öyle hemen?

Dur ben de hazırlanayım, beraber çıkarız.

***

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyi Gün Anneleri Ve Kederli Brunch Partileri

Ok.

Akşama Kadar Ne Yapıyorsun Ki/İyiyim Oturuyorum