Neyleyim Kilo Aldım Dediğimde Ödemdir Demeyen Yari

 


Yüz yıl sonra canım blogdan merhaba!

Şimdi burayı bir süreliğine Kadınlar Kulübü’ne çevirip sonra yazıyı sileceğim. Çünkü konumuz zayıflamak ve biliyorsunuz cool insanlar bunun için asla çaba göstermez. Onların kiloları ya çocukların peşinde koşarken gitmiştir, ya bu aralar birazcık iştahları kapalıdır, ya da ha zayıflamış mılardır, hiç farkında değillerdir, yoğunluktan yemek yemeyi unutuyorlardır, yine de ayh yok ya abartmayındır.

Gerçekten öyledir ve hiç şaşmaz.

İnsan yemek yemeyi nasıl unutur hiç bilmiyorum. Hangi yoğunluk buna engel olabilir? Ben olsam metrobüse binmeye çalışırken kır pidesinin ucundan ısırır yine unutmam. Ben unutmam, çünkü seven unutmaz ve sevenler daha ziyade gece ölür. O saatlerde metabolizma uyku modunda çünkü, yiyorsan da kalk kendin yak, hiç uğraşmaz uyuyor.

Kilo verme mevzuuna girmeden önce, duruma sebep olan olan kilo alma mevzuundan da bahsetmek gerekiyor tabii. Cool insanlar kilo almaz, ödem tutar. Minimum üç, maksimum yirmi kiloya kadar ödem tutma kapasiteleri vardır ve dünyayı derinden etkileyecek bir olay olmadıkça kilo almazlar. Alsalar da kesin içtikleri vitaminlerden, sigarayı bırakmış olmalarından, sigarayı bırakıp abur cubur ve çereze dadanmalarından değil, tek başına ve yalın haliyle sigarayı bırakmış olmalarından kaynaklanır. Yani kilo, kişinin istem ve iradesi dışında gittiği gibi, istem ve iradesi dışında gelmiştir. Aksini iddia eden vatan hainidir. İsrail'e gidin.

***

Gelelim benim çok enteresan kilo alma hikayeme. Enteresan evet, görünen o ki çok yediği ve yediğini yakmadığı için kilo alan tek canlı benim bu dünyamızda. Bu ender hikayeye tanıklık etmek herkes için ilginç bir deneyim olabilir.

Benim ”Aman doğumdan sonra veririm be!” diyerek aldığım ve veremediğim, ısrarla veremediğim, yine de veremediğim, hazır verememişken, yani olanlar olmuşken üstüne biraz daha aldığım biricik kilolarım. İbretlik bir yükseliş öyküsü ama enine olduğu için tat kaçırıyor. Boyuna olsa ince gösterir o mesela, boyuna olunca şey oluyor çünkü göz yanılması gibi.

Yani işler ikinci gebelikle başladı, ama gebeliğin bundan haberi yok. Çünkü o 40 hafta boyunca yiyip yatılan bir süreç değil zaten. Peki doğumdan sonra niye kilo aldın, olacak iş değil aklım almıyor, kızım emzirip oturduğun yerde 500 kalori yakarken de mi veremedin be, dünyamıza bunu yapmaya hakkın var mıydı, terbiyesiz misin toparlan çabuk deseler kalbim kırılır. Demesinler.

Açıkçası şuradan başlamam gerekiyor: Senelerce yeme bozukluğu mücadelesi vermiş biri olarak, bu işi bitirmek için modern zaman hastalığı olan surete takılıkalmaktan kurtulmam gerekiyordu. İlk olarak buna ikna olunca, dış görünüşümden ağır ağır sıyrılmayı denedim, dikkatimi başka yöne verdim ve zaman içinde kısmen başardım. Yani gerçekten, söz gelimi değil. Mutfağı öylece bırakıp yürüyüşe çıkmak gibi bakmalı mevzuya, bir süreliğine yani, maksat kafa açılsın, sonra yine toparlarız.

Kilo kontrolünü yeme bozukluğuyla sağlamaya çalışan bir hasta olmaktansa, mevzuyu kafadan silmiş sağlıklı bir şişko olmayı tercih ettim. Sonra da tartıyı kırdım ve bu işe bir ad koydum.

Aman Bırak Allahını Seversen Ya Terapisi

İşte yalnızca hindi füme ve haşlanmış brokoliden meydana gelen son yedi kilomu da böylece almış oldum. Gerçekten eğlenceliydi.

Böyle böyle derken bir gün kahvaltıdan sonra koltukta sızıp kaldım. Güne yeni başlayıp iki saat boyunca neşeyle kahvaltı eden, üstüne probis ve kahve çekmeden beslenme saatini bitiremeyen ben değilmişim gibi, sızıp kaldım. Çünkü ne kadar yersek o kadar enerjik oluruz, aynen kardeşim çok doğru diyorsun ya bu şekilde devam et.

Yarım saat kadar öylece uyudum ve bir hafta sonra yine aynısı oldu. Bu durum üç dört beş kez tekrarlayınca, teşhis için doktora veya tahlile ihtiyaç duymayan bir üstün zekalı olarak, şeker hastası olduğuma karar verdim. Çünkü şeker hastalığı bizde aileden gelir, halalarım filan komple şeker hastası, töremiz bu bizim.

***

İşleri yoluna koymak için aradığım tek şart olan paça tutuşması yaşandığına göre başlayabilirim. İlk olarak yeni bir tartı aldım. Benimle mezara gidecek olan o sır sayıyı görünce minik çaplı bir kriz geçirdim. Tartıyı hemen kırmak istedim ama kırmadım. Tamam gelsin egzersiz, gitsin şeker, gitsin kilo, gelsin enerji!

Şeker hastası değilim, ama böyle beslenmeye devam edersem şeker hastası olmam an meselesi. Gerçek bir madde bağımlılığı gibi. Yiyorsun, kan şekerin hızla yükseliyor, aynı hızla düştüğü için bir anda uykun geliyor, uyuyorsun, uyanıyorsun ve yine aynı şeyi yemek istiyorsun. İşin aslı bu ve bu aslında çok korkunç. O nedenle ilk olarak abur cubur denen grubu kestim. Biri bana böyle deyince saçını yolmak isterim ama abur cubur yerine meyve koydum. Muzları kakaoya bulayıp yemek gerçekten süper fikir.

Ek olarak yürüyüşe başladım. Yürüyüş derken kulağımda kulaklık Bebek Sahil’de yürümek değil. Zaten burası Ankara ve Leslie acayip iş görüyor. Ayrıca benim neon taytım yok. Youtube’dan video açıp 3 mile ile başladım. Haftanın her günü, saat gece üç de olsa, yılmadan walk walk walk! Kadını görsem ”Güzel kardeşim senin dilin damağın da mı kurumuyor, az bi sus be aaa!” deyip tokat atacağım, o şekilde walk walk walk!

Beslenmeyle desteklemedikçe spor çok işe yaramıyor, ama yine de ilk olarak sporla başlamak daha mantıklı. Çünkü verdiğin emeğe ve döktüğün tere kıyıp tiramisular yiyemiyorsun ve o noktada bir disiplin filizlenmeye başlıyor. Terle ve göz yaşıyla büyüyor, ama olsun.

İki ayda 9 kilo verince, bir süredir aklıma yatan iki öğün beslenme düzenine geçiş yaptım ve sabit tutma gayretim devam ediyor. Öğlen 11 gibi sağlam kahvaltı, akşam altıya kadar sadece bir kahve, belki iki hurma filan, akşam altıda hafif bir ev yemeği ve ertesi kahvaltıya kadar bir lokma da olsa yememek.

Bu şekilde kısa sürede üç kilo daha gitti, etti 12.

Sonra arkadaşımın tavsiyesiyle bir egzersiz planı satın aldım. Program 12 haftalık, ilk iki hafta filan gerçek anlamda eziyet. Püh böyle işe artık gerçekten yazıklar olsun. Plank benim neyime, super girl değilim ben, bazlamayım ben, tandır ekmeğiyim diyerek duvarları yumrukladım. Push up, squat, triceps dips,  jump lunges, ne çok İngilizceniz varmış Allah kahretmesin hepinizi.

Bir de matın üstünde yapmam gereken hareketleri köylü olduğum için halıda yaptım ve dirseklerim kanayıp kabuk bağladı. Yalın ayak 300 kere ip atladığım için de, sağ bacağım sargıda üç gün ağladım. Kesinlikle şaka yapmıyorum. Şakanın sırası hiç değil.

Sonuç olarak dört haftada sadece bir kilo verdim, duraklama dönemi filan da olabilir. Ama 12 kilo verdiğim halde belimden çok da düşmeyen pantolon fırt fırt yihaaa! Saatim, yüzüğüm düştü düşecek gibi. Aynada bildiğin fotoşop etkisi. Gören herkes şaşırıyor çünkü gerçekten inanılmaz. Program zayıflama değil incelme vadediyordu ve haklıymış. Çektiğime değdi. Şu ara Ramazan ve hastalık derken mevzuyu yine rafa kaldırdım ama bayramdan sonra eldeki birkaç kilo için yine program yapacağım kendime. Boşverin, ben size evde daha güzelini yaparım, temiz temiz.

***

Yani böyle.

Çocukların peşinde koşarken zayıflansaydı, böyle perişaaan, böyle kepaaaze, böyle dillere düşmüş olmadan net üç kiloyduk zaten. Bişi yemiyorsunuz sonra gelip bizi yiyorsunuz. Şaka şaka şşş tamam hemen.

  Bu garip vesileyle bloga döndüğüm, daha ziyade iyileşip çenem açıldığı için mutluyum.

Çok sevgimle.

Yorumlar

  1. aradığım yazıyı blogda bulduğum için mutluyum. ben önce bir geçmişten geleyim, arkandan geliyorum reyiz :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyi Gün Anneleri Ve Kederli Brunch Partileri

Ok.

Akşama Kadar Ne Yapıyorsun Ki/İyiyim Oturuyorum