Eller Havaya Bir Sağa Bir Sola
Kavimler göçünden bu yana yapılmış en muazzam tespitle merhaba!
”Analar çeker yükü, kimsenin bilesi yok!”
***
Size biraz zafere giden yolda çekilen çilenin kutsal olup olmadığından bahsetmek isterim. Bence yine de değil gibi; ama yani bilemeyiz. Belki de göl sahiden maya tutabilen bir şeydi de sıcaklığı falan tutturamadık. Çünkü gerekli gereksiz her meselede aynayı kendine çevirip suçlu hissetmek analığın şanındandır. Şaka şaka değildir. Canınıza yazık, demeyin öyle.
***
Deniz kızım, serçe kuşum, zorlu koşum. Onu, on bir aylıkken sütten keserken kuvvetle muhtemel kafayı yakmış olmalıyım ki, bir alışkanlığı bıraktırırken başka bir alışkanlık edindirdim: Biberon!
Epey uğraştım ama alışsın diye. Bildiğin, zorla verdim. Halbuki ne gerek varmış? Bu süreçte bebeğim uzun geceler boyu muhakkak ağlayacak yani, değil mi? Tabii, iki iki dört! Ne diye, bir zaman sonra ayırmaya çalışacağım bir şey dayamışım ki? Neyse, vardır bir bilmediğim.
Çitlembik kurabiyem ve biberon arasındaki kara sevda böylelikle başladı. Bir seneye yakın, sabahlardan akşamlara, akşamlardan sabahlara delirmiş gibi biberon istedi. Bir dönem süt verdim, sonra süte su kattım, sonra suya süt kattım. İçti, içti ve içti. İhtiyaç duyduğu şey, bir şey içmek değil; emmek. Biliyorsun; ama işte, dürtüyorlar.
***
Yüz yirminci kez yazayım da şu içimin şişi hepten insin. Bez değiştirmekten, değiştirmeye yetişemediğim yerde ıslak kıyafet ve çarşaf yıkamaktan, koltuk silmekten… Girdiğim her oda ekşi sütle karışık bebek çişi kokuyormuş, eve gelen herkes o kokuyu alıyormuş, hatta koku apartmana yayılmış da, evi az sonra jandarmalar basacakmış gibi takık hissetmekten CİDDİ MÂNÂDA YILMIŞTIM.
Çocuk öyle bağımlı gibi biberona sarıldıkça da, feci yetersiz ve hatta yaralı hissediyordum. Bıraktıramadığım için öyle bağlandı sanıyordum falan da filan işte.
Gelgelelim birkaç ay önce tepemin tasının atması şeklinde gelişen olaylar neticesinde, aniden, biberon bırakmak gibi bir yola girdik. Ve olmadı, geri çıktık. Şurada bahsetmiştim.
”Vaktinden evvel öten horozu teneşir paklar.” demişler. Adamlar haklı.
***
Öte yandan, ”Yol bir yere gitmez.” de demişler. İnanmazsınız ama, cidden gitmedi. Ulan hep haklılar.
Bir aya yakın zaman önce yola yeniden girdiğimizde, bu kez biberon bırakmanın tam vaktiydi. Tam vakti olduğunu nereden mi anladım? Tabii ki hiçbir yerden! Ben sadece, bir önceki kadar zorlamayacağımdan emin olarak, yine denemek istedim. Ve tuttu. Işık sağlamdı ki, yolu gördük… Ve sonu da gördük. İlk gece uyudu, ikinci gece uyudu, yirmi bilmemkaçıncı gece de uyudu. Ben gizlice dolaba sakladığım o son biberonu hâlâ atamadım korkudan; ama bayağı bitti gitti işte.
Evvelinde de bilindik mevzular… Biberon artık ”eh” olduğu için birlikte çöpe atmış gibi yapmak, bir yandan titrek sesle verilen ve sahici hissettirmesi umulan yapmacık telkinler, inceden kaygılar ve bıdı bıdı.
***
Gelelim çektiğim çileler vesilesiyle kazandığım edinimlerime. Buraya da yazacağım. Gün gelir instagram uçar, blog kalır.
Madde 1: ”Canına Yazık Bacım”
Düzen değişikliklerinde geçiş aşamaları bir miktar çaba ve dik durmak durumlarını gerektiriyor. Elbette. Fakat orada, aslında çok da ince olmayan bir çizgi var. Şöyle:
Belli bir enerji ayırdın muhakkak. Fakat süreç, tahminin çok çok üzerinde zorluyorsa, kesinlikle yanlış zaman demektir. Olmayacak. Zorlama. Canına yazık bacım.
Madde 2: ”Yine Dene, Yine Yamul”
Her şeyin belli bir disiplin gerektirdiğine sonsuz inanırım. Önemli olan, doz. Bilhassa çocuk konusunda her koşulda dik durma kafası, gereksiz yorucu. Gerçekten. Bazen salmak gerekiyor. İki taraf için de en sağlıklı tutum ”aman boşver” olabilir. On yedi yaşında biberon kullanan, yirmi beş yaşında emzik emen, otuz iki yaşında alıştırma külodu giyen olmadığına göre, pekâlâ olabilir. Neden olmasın?
En beyin yakıcı kıskaçlardan biri, ”bu kadar mücadele etmişken bırakırsam, bir sonraki girişimde işler hepten zorlaşır” mantığı. Yok hayır, vallahi değil. Doğru zaman olsaydı, o kadar mücadele etmen gerekmeyecekti zaten.
Yumuşak bir hamleyle geçebiliyorsan, geç. Ama can veriyorum falan sanıyorsan, hem-men bırak! Sonra yine dene, yine yamulursan yine bırak. Tekrar denersin. Ölmedik ya.
***
Anne olarak varmak istediğimiz noktalar genel olarak belli. Ama üzülerek söylüyorum ki, zamanı belirleyip rotayı çizen kişi, çocuk oluyor. Yani aslında çok da üzülerek söylemedim; ne istediğini bilip kendinden emin biçimde savaşma halleri, içimi gıdıklamıyor değil ha. Laf aramızda, o kararlılığa bazen hayran bile oluyorum. Böyle derken derken mazoşist olup çıkıyor muymuşum, şamatayı gör.
***
Birkaç ay önce bu mevzulara çıyır çıyır ağlamamış gibi dizdiğim artist cümlelerimi okudunuz.
Havalara gelin.
Sevgiler.
Yorumlar
Yorum Gönder