Düğüm At Düğüm
Harfler sözcükleri, sözcükler tabirleri, tabirler bir mantığı oluşturur ve kafalar böylece şekil alır.
Fakat bazen alfabeden seçilmiş parçalar öyle bir kombinleniyor ki, ortaya çıkan sözcük kendinden utanıyordur kesin. Ve bazı sözcükler bazı tabirlerin içinde yerin dibine giriyor. O tür bir yakışıksızlık.
***
Dünyanın ve bilhassa ülkemin gerçeklerini yok sayıp, ezberlenmiş şablonlarla lakırdı etmek maksadında değilim. Becerebilirsem daha ince bir mânâya dokunmaya çalışacağım. Son zamanlarda, sondan bir önceki zamanlarda ve ondan da önceki zamanlarda var olan bir mevzuyu ele alacağım.
”Kadının başında durmak” mevzusu.
Hani babaların kocalara devrettiği o ihtişamlı koltuk.
Erkek olmanın biricik sorumluluğunu bilirsiniz.
***
Bu mevzulara son uçuşum, dün akşam üzeri denk geldiğim bir televizyon programıyla alakalı. Bazı programlar genel tavrın konsantre hali olduğu için dikkatimi çekiyor. Programda habire kavga eden genç bir çift var. Damat kayınbabaya ”Kızına sahip çık, söyle de kendine gelsin.” diyor. Muhtemelen ”Bunun ayarı bozuldu, bir ayar çekip gönder.” demek oluyor bu. Kayınbaba da damada, ”Sen onun kocasısın, bundan sonra sen sahip çıkacaksın.” diyor. Bu da ”Benim işim bitti, durumlar sende karşim.” manasına geliyor olabilir.
Kadınlar kendine sahip çıkabilemeyen canlılar olduğuna göre, kayınbaba sonuna kadar haklı. Damat koskoca erkek olmuş, hâlâ racon bilmemesi çok garip. Evli kadına babasının sahip çıktığı nerede görülmüş koçum, ipler sende. Hatta bence düğüm falan at ki kaçmasın. Yoksa millet, kocası nerede bunun diyebilir. Başı boş sanırlar, ne diyorsun, kara leke. Bilmiyor musun ki kadınlar yanlarında sevgiyle saran bir kalpten ziyade, başlarında değnekle güden bir çobana ihtiyaç duyarlar? Bilmiyor olamazsın. Bir kadına bile sahip çıkıp hizaya getiremiyorsan, senin adamlığın nerede kaldı. Git karnıyarık falan pişir o zaman.
İpini kocası tutmayacaksa niye bağladılar bu kızın başını?
***
Böyle derken derken bir gün beynime yanlış sinyal gidecek ve tam olarak ne yaptığımı anlamayıp gerçeği bu sanacağım diye korkmaya başladım.
Biraz da şöyle diyeyim madem, neme lazım durduk yere.
—
Tarafsız bir yere konumlandığım belli olsun, kadın değil insan olarak baktığım anlaşılsın diye, konuyu yayıp gördüğüm düzlükte ne varsa bahsetmeye karar verdim hatta şu an.
Daha geniş nazarda, erkek ve kadın olarak yaşamak ayrı ayrı acayip işler. İnsanların kayda değer bir kısmı, bir cinsin diğerine ıslah edici olarak yaratıldığını sanıyor. Bu da iki cinse ayrı ayrı zarar vermekten başka bir işe yaramıyor. Süregelmiş tavır ve rollerden sebep, kişiler var olan potansiyellerinin farkına bile varamıyor çoğu zaman. Bildiğin körelmek. Bu da her türlü ilişkiyi yaralıyor, çünkü bunun olacağı budur.
Kadının başında durup sahip çıkma işi erkeğe kalmıştı bunu biliyoruz. Kadın çünkü durduğu yerde duramaz ve sıkı tutmazsan kaçıp ortalığı birbirine katabilir. Kadın yolunu iyi seçemez, ona yön vermek gerekir. Başında bir erkek olmazsa karar veremez, kadının aklı epey zayıftır. Hayatı bu mantıkla şekillendirilmiş, doğup büyüdüğü şehirde bir yerden başka bir yere gitmek için hangi otobüse binmesi gerektiğini bilmeyen, elli yaşında bir kadın tanıyorum.
Ve düşündüğüm tek şey, yazık değil mi?
Bazı durumlarda ise, kadınların erkekleri ıslah etmesi bekleniyor. Kadın olmasa erkek karnını bile doyuramayacak, pislikten kokacak sanılıyor. Kadın pişirir, önüne koyar, kaldırır, yıkar, paklar. Kaç kaşık çayın ne kadar suyla demleneceğini erkek beyni süzemez. Yanında bir kadın yokken karnını doyurabilemeyeceği için, canı çay içmek istemez zaten. Duvara baka baka oturur öyle. Makarna haşlamak için, tamam makarnayı geç, herhangi bir şeyin haşlanabilmesi için suyun sıcak olması gerektiğini bilmeyen erkekler tanıyorum .
Tekrar tekrar, yazık değil mi?
***
Gerçek anlaşmazlıkları saymıyorum. İnsanlar anlaşamayabilir. Bu dünyanın en doğal şeylerinden biri. Fakat bir sebepten bozulmuş insan özü, bu işi hepten yokuşa sürüyor. Durumlar dengede dursa belki çok iyi anlaşacaklar. Bazen olacağı varsa da olamayabiliyor yani.
Birilerinin başını bağlayıp ipini tutmaya gerek yok. Sevdiğin insana görünmeyen bir iple bağlı olmak çok iyi bir iş. Kalp bağı kuvvetle sarar ama sıkmaz. Kadınların da erkekler, güvercinler ve fesleğenler gibi sevilmeye ihtiyaç duyması, masum bir gerçek. Şefkatli bir yumağın içinde iyileşmek müthiş fikir.
Özenle örülmüş bir hırka herkese yakışır. Sağlam ortaklıkları, sağlıklı paydaları, çiçekli orta yolları herkes sever. Isıtır, sarar, güven verir.
İşler her zaman rafa bardak dizmek kadar kolay hizalanmadığında ise, boğazında kalmayacağından emin olduğun şeyleri ılık bir suyla yavaşça yutabilirsin. Bazen gerçekten yutmak gerekebiliyor. Düşüp ölmeyeceğini biliyorsan, onun penceresinden sarkabilirsin. Seviyorsan zaten, kırılıp parçalanmayabilir ya da parçalanıp dağılmayabilirsin.
Her zaman doğruyu sen bilecek değilsin. Bazen o çeker, sen gidersin. Bazen de o gelir. İnsanlar birbirini sevgiyle pekâlâ değiştirebilir. Ama aslan terbiyeciliği oynamaya gerek yok. Herkeste bir kalp ve bir beyin olduğuna göre, saçma. Mantıksız. Gereksiz yorucu.
Herkes olması gereken yerde durunca, hayat serin bir gölgeliğe kuruluyor.
Serin gölgelikleri severim.
Ömrüm boyu bir kez olsun, en basiti dün akşam, salonun ortasında ”Of sus nolur ya, sen dön kendine bak, hep ben suçluyum di mi, konuşmuyorum seninle!” diye bağırmadığım için, bu akşam bunları yazdım.
Belki de kuzenim bağırmıştır, belki Jüpiterde de hayat vardır, belki sanat sahiden de halk içindir, belki de değildir…
Bilemeyiz.
Yorumlar
Yorum Gönder