Bittim Gözün Aydın

Anne-Çocuk

Mutfak tezgahını toparladım. Ocağın tüm parçalarını söküp makineye attım. Yiğit babamlarda, 25 saat süren direniş sonucunda Deniz’i uyuttum ve oturdum.

Ben de, payına karma paket düşen milyarlarcasından bir insanoğluyum şu evrende.

Ve merhaba.

Son dört gündür hayatımızı evirip çevirip tekrar eski haline getiren bir olayımız var, yetmiş beş milyar Türkiyem biliyor artık:

”GECE BESLENMESİNE VEDA SORUNSALI”

Böyle yazınca bilimselli gibi bir şey oluyor; ama öyle değil. Ciddi hatta çok ciddi bu mevzuda dertler derya olunca, bana da sandal olmak düştü. Dün gece bir baktım, devrilip batmışım, boğulmuşum haberim yok.

***

Deniz çocuğum tam bir biberon aşığıdır. 52 hafta yemek vermesen gıkı çıkmaz; yeter ki süt dolu biberonu elinde olsun. Ne fena di mi çabuk kınayın.

Aylardır için için üzülüyorum bu duruma. Ve bu işi sonlandırmak benim sorumluluklarım dahilinde diye düşünüyorum. Çocuğum uzun vadede kendine zarar veriyor diye düşünüyorum. Çünkü sabahtan akşama, akşamdan sabaha elinde bir biberon.

Dişleri aşırının üzerinde zor çıktığı için bir yandan damaklarını kaşıyor biberonla, ben biliyorum. Ama öte yandan tükettiği süt miktarı, kanındaki demiri düşürüyor. 22 aylık olmasına rağmen gece uyanmaları çok çok fazla. Biberon olmadan uykuya geçemeyeceğine inanmış. Yani hatta başka türlüsünü denememiş.

Her ne kadar gecede iki kere bezini değiştirsem de, sürekli ama sürekli ıslak uyanıyor. Islak dediysem sudan sebepler değil, öf.

Beslenme mevzusuna gelince, karnı bir şekilde doyduğu veya doyacağı için tabii ki yemek yemeyi reddediyor vs uzar gider bu konu.

***

Durumlar özetle böyle.

Peki ben bu zamana kadar neler yaptım?

Öncelikle sütüne yarı yarıya su ekledim ki, sevmeyip içemesin.

İçti.

0-3 ay biberon ucu aldım ki, daha az akıyor diye vazgeçsin.

Daha kuvvetli emdi.

Biberon yerine bardak, fincan, pipet, tas, leğen, beher ile su vermeyi denedim ki, uzaklaşsın.

Delirdi.

Tüm bebek bezi markalarını denedim ki, en olmadı yataktan kuru kalsın.

Çarşambayı sel aldı.

Birlikte yatmayı denedim, olmadı.

Ne yaptıysam olmadı.

***

Geçen sabah bünyemde hasıl olan bir deli cesaretiyle, Deniz görmeden bütün biberonları bıçakla kestim. Sonra Deniz’e gösterip ”Bunlara ne olmuş böyle?” dedim.

”Gıyıydı (kırıldı)” dedi ve öyleyse çöpe atmasını söyledim. Çünkü albert aynştan aslında benim. Çünkü kendi elleriyle çöpe atarsa sorumluluk kendisinin olur ve bunun için beni suçlayamaz. Çünkü çocuğum 38 yaşında.

***

Neyse işte, bir şekilde girdik bir yola. Açıkçası biberonların tamamen yok olması benim için de iyi bir şeydi. Yaslanabileceğim bir duvar olmayacağı için mecburen dik durabilecektim. Mecburen dik durmayı iyi bilirim.

İlk gece korkunçtu. Tabii olarak hiçbir sakinleştirme çabam sonuç vermedi ve tam 70 dakika ağladıktan sonra sızdı. Sonra da sabaha kadar her uyanışında bir saatte yakın ağladı. Ve ilk günü böylelikle tamamladık.

İkinci gün durumlar aynı seyretti.

Üçüncü gün yine bir saate yakın ağladıktan sonra, gece 11 civarı uyudu. Ben de ikinci nöbete kadar kalkıp evi mevi toparladım. Saat tam 2 oldu ve Deniz hâlâ uyanmadı. Yatağa girdim ve uyanmasını bekledim. Uyumuşum. Gözümü açtığımda saat sabah altıydı ve Yiğit oğlum ”Anneeaaa!” diye bağırıyordu. BU BİR MUCİZE ÇABUK CİNNET GEÇİRİN!

7 sene dokunmasalar ben uyanmam da zaten, Deniz 22 ayda ilk kez uykusu bölünmeden sabaha kadar uyumuş.

Ve o gün, dünyanın en harika gününe uyandım. Bu iş tamam dedim.

Sonra ne mi oldu?

Dördüncü gece, tekrar birinci geceye döndük. Çıldırır gibi ağladı. Bu bir atak olabilir, evet; ama kaldıramıyoruz ya, apaçık kal-dı-ra-mı-yo-ruz.

Bir yandan hangi harika insanlık örneği vurdu bilmem ama, birileri iki kere ”dan dan dan” duvara vurdu. Ve tabii ki duvara vurdukları için Deniz hem-men uyudu(!)

Bağırdım. Oturdum. Ve öylece yattım bir süre.

Sonra Deniz yine ağladı. Anne sütünü kesme süreci iki haftaya uzanmıştı, belli ki bu da aynısı olacak. Evde biberon olmadığı için, kalkıp sulukla su verdim ve toparlayamadığım gücümü tekmeyle savurup bu defteri burada kapattım. Bir süre evden ölü çıkmışçasına ağladım. Sonra sızdım.

Ve bittim, gözün aydın.

Deniz, alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemiyor. Ben bu işi bitirmeyi, çocuğumu zararlı bir alışkanlıktan kurtarmak olarak algılıyorum, kendi sorumluluklarıma dahil görerek bir şeyler yapmaya çalışıyorum (pardon, bunu zaten söylemiştim) ama belli ki biberona sandığımdan daha fazla ihtiyaç duyuyor.

Karşılıklı olarak, tahminimden yüz yetmiş beş kat fazla yıprandık.

Bir şekilde bitti.

An itibariyle bildiriyorum:

Biberonla süt içmek yerine sulukla su içiyor şu an. Sanırım pek hoşlanmadı hatta. Minik biberon deliklerine alıştığı için, akan su fazla geliyor ve birkaç yudum içtikten sonra suluğu sadece elinde tutuyor. Bugün böyle, yarın neler olur bilmem. Artık ne olacaksa olacak, Deniz yön verecek.

İnşallah güzel olur.

***

Ve tabii ki tüm bunlar dermansız dert değil, farkındayım. İstemli olarak gereğinden fazla abartmıyorum. Ama bu vesileyle feci sarsıldım, kendimi şaşırtacak kadar sarsıldım, neden bilmem. Kalbime karanlıklar çöktü. Seneler sonra ilk defa sırtım tutuldu stresten. Bilemiyorum neden böyle oldu.



UYARI: Yazının bu kısımdan sonrası; iki adet çocuk gelişim kitabı okuduktan sonra kendini pedagog sananlar, ”zor bebek” gerçeğini kabul etmeyip kusuru annede bulanlar, bu yolla kendini övmekten zevk alanlar, düzenli olarak bu kaynaktan beslenenler, feleğin zalım çemberinden henüz geçmemiş bacılar için uygunsuz içerik barındırmaktadır:

İnsana ait tabii zayıflıkları kabul etme, kendini eleştirebiliyor olma, yanılma payı vs.

Dikkate almanızı önemle arz ederim.



İkinci çocukta ya hâlâ bir tutarlılığa erişemedim, ya eğitimlerin vaktini tutturamıyorum veya benim çocuklarımın normali bu. Her şey ”bebeğiniz bu ay neler yapabilir” tablolarına uymayabiliyor. Bu ay ve hatta bundan önceki 15 ay boyunca deliksiz uyuyabilirdi mesela Deniz. Ama yok, Yiğit de aynı derecede dediğim dedikti, çok net hatırlıyorum.

Bu sadece beni ilgilendirse de, kabul ve itiraf ediyorum; bence bir de yeterli gücüm yok. Yani sadece bedensel gücüm var. Manen toparlanıp eşiği geçemedim henüz. Çünkü hâlâ bir yenidoğan telaşı hakim eve. Gecede bin kere uyanmak, nedenini çözmenin mümkün olmadığı ağlama halleri falan.

Yapmam gereken işleri, yaşadığım yoğun uykusuzluk ve daimi bir ağlama sesi içinde toparlayamıyorum çoğu zaman. Tam anlamıyla, kafam yerinde değil.

Allah büyük.

Evet biliyorum, hepsi geçecek. Biliyorum, bebeklerin annelere kastı yok ve neye ihtiyaç duyuyorlarsa onu yapıyorlar. Bir zaman her şey yoluna girecek ve ben eski Ceylan olacağım.

Taze çiçekler alıp vazoya koyacağım.

”Oğlum sen ne geveze çocuktun, kızım sen ne mızmız bebeydin, ay bunlar ağlar ben ağlardım ya.” falan diye anlatacağım liseye miseye giderlerken.

Biliyorum.

Annelik zaten böyle deli gibi bir iştir.

***

SON DAKİKA: Ben yazıyı bitirip son kez gözden geçirirken yeni bir krizle ağlamaya başlayan Deniz, babasının nöbetçi eczaneden alıp getirdiği biberonu görünce coşkulu bir sevinçle ”Buboyooooon!’ diye haykırdı. Ve sütünü içerek huzur içinde uykuya daldı.

Sonuç itibariyle, severek ayrılanlar bilirler ayrılığı.

Ve beş dakkada değişir bütün işler.

Bu da böyle bir anımdı.

***

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Bir Topladım Sıfır Etti

Bir Nevi Big Bang

Ok.