Beş Parmağın İkisi Adlı Şakam
UYARI: Bu yazı, çocukları birbiriyle kıyaslayıp eğri doğru tespiti yapmak için yazılmamıştır ve farklılıkları kabul etmek, ettirmekten öte bir endişe taşımamaktadır.
♥
Merhaba.
Size bugün, bir takım cello bello işlerden bahsedeceğim.
Günlerden bir gün bir saniyede anne oldum ve olaylar o noktada gelişmeye başladı. Başka bir gün ikinci kez anne olduktan sonra ise, Allah ya rabbel alemin.
***
Ben fıtratlara ve fıtrat farklılıklarına inanıyorum. Fıtrat da sanki böyle ilahiyat fakültesi mezunu bir kelime gibi.
Yani insanlar ve hatta aynı karında büyüyen insanlar, birbirinden farklı yaradılışa sahip olabiliyor.
Bunun belli bir noktaya kadar değiştirilebileceğine aymadan önce, Yiğit çocuğumun yumuşak huyluluğuyla sinsice övündüğüm birkaç sene geçirdim. Aramızdaki ilişki için gösterdiğim çabayı elbette ki yok sayamam, kendimi size yedirmem. Model olmak, ışık tutmaya ve eğitmeye çalışmak elbette ki çok önemli; fakat cidden belli bir yere kadar tesir edebiliyorsunuz insanlara. Karşınızdaki insan otuz santimlik bir cetvele benzese bile durum değişmiyor.
Mesaj, verende olduğundan daha çok, alanda sevgili arkadaşlar, üzgünüm. Ama kontör sizden gidiyor.
***
Anneliğe bakış açısının, geçen zamanla birlikte az da olsa şekil değiştiriyor olması bilindik bir durum, evet kabul. Bu şekil değişikliği, çocukların arasındaki yaş farkına oranla büyüyüp küçülebiliyor da.
Fakat sabit kalan tutumların ilkinden farklı sonuçlar doğuruyor olması, cidden çok acayip bir iş. Yani ne bileyim, neden yani, yani niye ki?
Dur demek dur demektir sonuçta, hayır hayırdır, bir şey cıssa cıstır yani; ama öyle olmayabiliyor.
***
Zaman neler getirir bilmem; ama Deniz ve Yiğit şu an için birbirinden epey farklı iki insan gibi görünüyor. Şahsi değişimlerimin neye göre şekillendiğini daha iyi anlıyorum. Bazen çocuk, anneyi kendine uydurabiliyor.
İlk anneliğimi, ilk bir seneden sonra tatlı naif bir surette büyüttüm. Yiğit genel olarak sakin bir çocuktu. Sakinlik bence göreceli bir şey, o konu çok uzun bile hatta. Neyse, aramızda yüz elli kilometre öteden fark edilebilen bir uyum vardı. Allah onu böyle yaratmış.
—
6 sene sonra Deniz çocuğumla yeniden bindiğim trende ise, işler farklı ilerliyor. Aynı noktaya varabilmek için farklı yollardan geçmem; rotayı, metodu, şunları bunları değiştirmem gerekiyor. Çünkü Deniz daha başka bir insan. Zaten trende de rota olmaz, gemidir o, attınız yine.
Kınamayacağınızı bilsem, evvelinde kızların erkeklere oranla daha sakin olduğunu düşündüğümü açıklayabilirdim. Ama kınıyorsunuz.
Yani sanki kız çocukları yaratılış olarak daha yumuşak olurmuş gibi bir algım vardı, nedendir bilmem. Belki yanlış kodlanmakla ilgili falan da olabilir. Benim kız çocuğu olduğum için takındığım yumuşak tavır, kız çocuğu olmamdan değil de başka şeylerden kaynaklanıyordur belki. Bilemeyiz.
***
Şu an bunu eskisi gibi önemsemiyorum, hatta hiç önemsemiyorum; ama ortaya bir farklılık koymak gerekirse eğer, Yiğit çocuğum büyürken evlerim barklarım göçmedi mesela.
Deterjanlar ve kesici aletler dışında ortalıktan kaldırdığım herhangi bir şey olmadı. Ev aksesuarlarını yerinden oynatmadım; çünkü dokunmuyordu. Tek bir kitabım yırtılmadı, duvarlarım karalanmadı. Mutfakta yemek yaparken çekmeceyi önüne yığıyordum ve uzun zaman sıkılmadan oynuyordu Yiğit.
‘Sadece ama sadece yüz liraya aldığım on kavanoz balı’ mutfak fayanslarından başlayıp saçlarına kadar yedirdiği, makyaj malzemelerimi hiç ettiği günler de oldu elbette. Çocuktur, yapar. Ama hafızama yer eden çok fazla büyük hadise yoktur afacanlık dalında Yiğit’le ilgili.
Kimseye en ufak bir zarar verdiğini de hatırlamıyorum.
Onun daha ziyade sonsuz cümleleri vardı. Hiç ama hiç susmazdı, hâlâ susmuyor.
—
Gelgelelim Deniz beybi halkımızı şoka uğratan bambaşka bir şekilde davranıyor. Sakin bir Deniz olsun demiştim, dalgalanmaklara doymuyor evladım.
Aslında durumu ”evimiz yıkıldı” şeklinde özetleyebilirim. Ocağımız söndü.
Akıllara gelebilecek her şey yerlerde. Sürekli bir şeyler topluyorum. Çünkü toplayın demekten içim şişiyor artık. Böyle böyle ne olur bilmem. Bazen hiç toplamıyorum, çocuklar yatınca paçaları sıvayıp girişiyorum işlere.
Ortalık şöyle böyle, bu zamanlar geçecek elbet, rahat bırakayım falan filan; ama çekmecelerin içinde Fadime’nin düğünü varken kimse kusura bakmasın uyuyamam ben. Başım ağrır, ağlarım.
Ve fırsatını bulduğu anda yere seriveriyor benim ipe dizilmiş bamya gibi düzenlediğim çekmeceleri.
Aksesuarları her geçen gün daha fazla yükseltiyorum semâya, ki başka bir şey kırmasın artık, yeter yani. Misafirlik mevzularına da değinmek gerekirse, ev sahiplerinin sinsi bakışlarıyla göz göze gelmemeye çabalayarak, ortalıktaki aksesuarları bir çırpıda toplayıp tepelere koyuyorum.
Çünkü benim bu seferki çocuğum başka, kırar mırar, yerlerin diplerine girerim.
—
Tanesi ortalama 20 lira olan neredeyse tüm kitaplarım yırtıldı. Maddi zarardayım.
Bütün duvarları kaşla göz arasında boydan boya yazıyor. Her gece elimde bezle duvarlar boyu dolanıyorum, çoğu çıkmıyor.
Bunlar tamam, bunlar sadece beni ilgilendiriyor.
Cidden üzüldüğüm ve başkalarını da ilgilendiren bir konu var: Deniz bebeklere zarar veriyor.
Kuzenimin bebeğini defalarca ısırdı, arkadaşımın oğlunu kanatacak kadar da ısırdı. Buna ağlayabilirim; çünkü hem bebeklere çok üzülüyorum, hem annelere sonsuz mahcup oluyorum, hem Deniz’le ilgili endişeleniyorum. Hırslı falan da ısırmıyor ama, bir şeye kızıp ısırsa, kavga ederken falan ısırsa, yani ne bileyim daha iyi anlardım herhalde. Bu resmen hobi olarak ısırıyor ve sonucunda ne olduğunu izliyor.
Şu ara azaldı, inşallah tamamen biter de kediden ciğer kaçırıyor gibi Deniz’den bebek kaçırmayız. Cidden çok üzücü çünkü, yani böyle yazarak anlatmamın imkanı çok yok.
***
İlk çocuğum sakin bir erkek, ikinci çocuğum daha heyecanlı bir kız çocuğu.
Veya şöyle söyleyeyim, birbirinden farklı konularda heyecanlı olan iki kardeş.
Sonuç?
Evlat işte vs. methiyeler düzmeyeceğim şimdi. Ama cidden dışarıdan bakınca daha zor olan türden bir iş bu. İçindeyken bir şekilde halloluyor; çünkü gözlerimin içine bakarak öyle acayip bir şekilde gülümsüyor ki, KESSE KANIM AKMAZ KARŞİM. (Futbol taraftarıyım şu anda, herkes sussun.)
—
Bu arada, son bir buçuk senedir Yiğit’te de hoş olmayan değişimler var tabii. Birileri hüloooğ diye yaşarken diğerleri efendi efendi oturamaz çünkü. O da çocuk, ona da yazık, içindeki potansiyeli zorlayabildiği kadar zorluyor. Hem büyüdü, hem okula başladı, hem kardeşi oldu. Değişmesin de taş mı olsun şu çocuğum? Çocuğumu size yedirmem.
***
İnsanlar şaşırıyor, evet, şaşırmakta haklılar da.
Ama ”eli maşalı olacak bu” diyorlar, ”yaman olacak bu” diyorlar, ”çok can yakacak bu” diyorlar.
Tüm anlattıklarımı toplasanız, şu üç cümle kadar yormuyor.
Ben buradayım ve bence öyle değil gibi.
Sadece,
Bundan, ötekinin aynısı yapmaya çalışsam da kıvam tutmuyor. O başka, bu başka. Onun kabul ettiğini bu kabul etmiyor. Bunun kabul ettiğini de o kabul etmiyordu. Onlar yaratılışı üzere yaşamaya çalışan iki farklı insan. Kardeşimle ben de bambaşka insanlarız.
Bence de çok garip; ama durumlar böyle.
Yani farklılıkları japon pazarından misafir terliği alan viktorya bekım görmüş gibi karşılamamak gerekiyor.
—
Bana gelince,
Bu kadar şeyi biliyorum, anlıyorum ve kabul ediyorum; ama bazen yüzümü ellerimle kapatıp çömeldiğim yerde ağlıyorum. Otursam, kalkmaya çalışırken birinden biri bir yerleri yıkacak ve zaman kaybedeceğim çünkü.
Bazen acele ediyorum ve yoruluyorum. Sonra sakinliği, zaman vermekte buluyorum.
İzliyorum.
Bekliyorum, bazen beklemeden öylece duruyorum.
Bazı denizlerin dalgalarına, yiğitlik kâr etmiyor.
Deveye neren eğri diyorlar, hiç yoktan kendini ezikliyor.
Hindi kalabalığa giriyor, lan Allah belanızı ya bi dağılın artık diyor.
Peki tüm bunlar neden böyle oluyor biliyor musunuz?
Çünkü beş parmağın beşi bir değil.
***
Yorumlar
Yorum Gönder