Akşama Kadar Ne Yapıyorsun Ki/İyiyim Oturuyorum

Lâf-ü Güzâf

Tartışma esnasında aklına gelmeyen cümleleri gece başını yastığa koyunca hatırlayıp “Öf keşke şöyle şöyle de deseydim!” diye düşünen insan hüznüyle merhaba. Bu yükü daha fazla taşıyabileceğimi sanmıyorum.

Neyse ki durum bir tartışmaya olabilecek en uzak mesafede. Şimdi, o gün Dijital Topuklar’da aklıma gelmek yerine bugün mutfakta aklıma gelmeyi tercih eden şeylerden bahsedip artık gidip yatacağım.

***

Aslında kalabalıklar önünde sahneye çıkmak tanıdık bir durum benim için. On sene önce de çıkmıştım, o organizasyonda #takımerasimi adlı bir panel de vardı ve bir sürü insan bana burma bilezik vermişti. Dijital Topuklar’da böyle bir uygulama yokmuş, niye yok bence çok hoş fikir.

Fakat epey zaman geçtiği için ben yine heyecandan kendi sesimi bile duyamadım. Biri çıkıp “En son ne dedin, tekrar eder misin?” dese “Vallahi öyle demek istemedim!” diyebilirdim yalnızca. Bir de ne sorulacağını bilmediğim ve vakit de -haliyle- dar olduğu için biraz eksik anlatabilmişim. Böylesi sindi içime, ama eğer bana kırk üç saat filan verselerdi şunları da toparlayıp söylemek isterdim:

“Bir, ayna karşısında saç fırçasıyla şarkı söyleme biçimi olarak, ben de kendimi fark ettiğimden beri yazıyorum. Günlük tutmakla başlayan bu iş, ben okuldayken annemin günlüğümü okuduğunu fark etmemle sekteye uğradı bir dönem. Fakat bu büyük yıkım, beni filtre denen o muazzam şeyle tanıştırdı. Çok önemli olaylara, platonik aşklara üstün zeka ürünü şifreler, rumuzlar koyarak yazmaya devam ettim:

”Bugün okuldan gelirken Ayşegül’ü gördüm, tıraş olmuş, o kadar inanılmaz biri ki!”

Annem daha önce tıraş olan bir Ayşegül’e rastlamadığı için şifreyi çabucak çözdü. Ben de sonra bıraktım tabii günlüğü münlüğü, Ayşegül’ü unutup kafamı derslerime verdim. Şiirler okudum, şarkılar dinledim ve kaydettiğim verileri ustaca derlediğim pek orijinal kompozisyonumla okul birincisi oldum bir kez.

Yetişkinlik hikayem ise, genç yaşta evlenip hemen anne olmakla başlıyor olabilir. Yaşadığımız çevre, kodlar, bilinçaltımızın bizi çektiği noktalar vs. Aldığımız kararların kişisel tercih olduğunu sanırız önce epey, bir tür taklit olduğunu anlamak sonraki iş. Yani işte evlenirsin ve çocuğun olur, bunda bu kadar düşünecek bir şey yok.

Dolayısıyla, kendimi içinde buluverdiğim yemek-çamaşır-bulaşık-ütü-yine yemek-yine çamaşır ve yine daha bir sürü şeyin bitmeyen döngüsü, sabit tutmaya çalıştığım sistemin diğer ucunda gece gündüz ağlayan bir bebek derken, birkaç aya kalmadan yanık kokusu yaymaya başladım. Aslında ben ikinci gün filan da duydum o kokuyu ama kimseye demedim, herkes bebek seviyordu yazık.

O seneler geceleri mutfak masasına oturur, kıymetli neşe ve kederlerimi deri ciltli ajandalara yazar ve dolabın tepesine saklardım. Deri ciltli ajandalar ve mutfak masaları iyi ki var. Kendimi her defasında bunu yaparken bulur, arada bir manyak olduğumu düşünürdüm. Beni kimse anlamıyor mu ki, benim sadık yarim kağıt kalem mi ki gibi sorulara cevap arardım zaman zaman. Çünkü bence tutku ya da her ne demek isteniyorsa işte o şeyin, insanı önce sırtından itmesi, sonra karşıya geçip kendine çekmesi hemen anlaşılamayabiliyor. Her şey her yaşta mümkün değil veya. Başta tanımak ve doğru anlamak ayrı bir süreç gibi geliyor bana. Neticede hiçbirimiz bir sabah uyanıp, hayatın anlamını bulup, gidip onu oradan almıyoruz. Sabahın köründe ne alaka zaten öyle şeyler.

Hayat aktı, ben yazdım yine öyle ve bir gün nihayet ”İkinci ne zaman?” kaygısıyla yanıp tutuşan çevre halkın derdine derman olabilmek adına ikinciyi doğurdum. İkinciyi doğurmak: Halk arasındaki deyimiyle, Üçüncü Ne Zaman Evresi. Hayat bir anda evvelinde yapıp durduğum şeyler çarpı ikinin karesi şeklini aldı doğal olarak. Ben yine hiç susmayan bir bebekle, bazen yanlışlıkla susan bir çocuğa el yazısı öğretirken, Ela Lale habire el eleyken, ikide sıfırla ilk turda elendim.

Sonra birden kalkıp dedim ki, hepinizi döverim. Önemli olan katılmak değil, olamaz. Hayatımı sadece bir mutfak robotu, bir cam bezi veya bir kabak soyacağı olarak geçirmeye razı olsam dahi, günün sonunda elime kalacak olan şey büyük ihtimalle ”Akşama kadar ne yaptın?” olacak. Kendimi bu soruya vereceğim cevabın ikna edici olmasına adarsam kalbim çok kırılacak. Sadece bu değil, hayır, üç kez hayır.

Yapmayı çok sevdiğim bir şey var evet, ama bir yandan ortalık da karışık şu an, oturayım, bekleyeyim biraz, durulsun, çocuklar büyüsün, hatta biraz daha büyüsün üniversiteye yerleşsinler, işe girsinler sigortaları olsun, helal süt emmiş birilerini bulurlar inşallah, sonra hemen çocuk düşünsünler zaten bunda düşünecek bir şey yok, ben düşündüm olsun hemen, eve ses gelir iyi olur, çok ses gelir eve ama aşırı ses gelir, ya da yok o kadar beklemeyeyim, akşama kadar ne yapıyorum zaten niye bekleyeyim, patlıcana ne olması gerektiğini söyleyince gidip kendi oluyor sağ olsun, bunu gören pirinç durur mu, çamaşırlar imece usulü birbirlerini yıkayıp ütülüyorlar, dünyamız zaten nano teknoloji ürünü, toz tutmaz kir tutmaz ne kaldı geriye, akşama kadar oturup geçmesini mi bekleyeyim, geçmesin de zaten hemen, otuz yıl niye hiç oluyor durduğu yerde, aramakla bulunmaz sonra gençlik.

Bir soru buldum önce, sonra bir cevap aradım ve onu da buldum. Ben bu kutudan çıkmak istiyor muyum? Hayır, bu kutuyu seviyorum. Peki ne yapmak istiyorum? Yeni ve sadece bana ait bir şeyi buraya, kutunun tam ortasına koymak istiyorum. Dönüp baktığımda onu orada görmek istiyorum. Öyleyse kalkayım ve koyayım.”

 

 

Tutku ya da işte herhangi bir şeye dair potansiyel gerektiği gibi çıkamıyorsa, bedenin içinde dolaşıp tatsızlık çıkarabiliyor. Huyu bu. Yani mesela böyle durumlarda başa migren, göğse panik atak yakışır, az aşağısı gastrit olur ama size gitmez, romatizma boyunuzu keser Allah vermesin, kalkın. Kalpte durduğu gibi durmuyor, geziniyor öyle delirmiş gibi. Bakıp görmek, görüp anlamak, uzanıp tutmak, tutup çıkarmak mühim bir iş.

Hepimiz için bir şekilde mümkün olsun, nasıl seviyorsak öyle olsun, şartlar yumuşasın pamuk olsun, dilerim.

Saat 04:14, çocuklar yarın öğleye doğru uyansın, dilerim. Ama tabii şimdi olacak şey var olmayacak şey var. Her neyse.

Sevgiler.

Yorumlar

  1. Bu duyguları içinde bir şeyler yapma arzusuyla yanıp tutuşanlar çok iyi bilir. Peki şimdi size soruyorum, bir şeyler yapmak isteyip de çevren tarafından eleştiri ya da işte engellemeyle karşılaşacağımızı düşünüyorsak o zaman ne yapmalıyız. Mesela benim en büyük tutkum resim yapmak ama çocukluktan bu yana engellendiğim için, içimde hala var olan o arzuyu kalbimin derinliklerine gömüyorum maalesef...

    YanıtlaSil
  2. Son paragrafta kendimi buldum...

    YanıtlaSil
  3. Canımız Ceylan ♥️

    YanıtlaSil
  4. Seni seviyorum ceylan ♥️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İyi Gün Anneleri Ve Kederli Brunch Partileri

Ok.